Aslen bir çizgi roman uyarlaması olan dizinin konusu alelade bir zombi filminden/dizisinden çok da farklı değil aslında: Görevdeyken vurulan ve günlerce bilinçsiz kaldıktan sonra bir gün hastanede gözlerini açan polis memuru Rick Grimes (Andrew Lincoln), ailesini bulmak için evine gitmeye karar veriyor, fakat hastaneden dışarı çıktığında bilincini yitirdiği günler boyunca her şeyin değiştiğini ve dünyanın “yürüyen ölüler”in işgali altında olduğunu fark ediyor (Dizi konu itibarı ile “28 Days Later”ı andırıyor, evet). Evine varabildiğinde karısı ve oğlunun evi terk ettiğini görse de onların hâlâ hayatta olduklarına dair inancını yitirmeyen Rick, Morgan Jones (Lennie James) ve oğlu Duane (Adrian Kali Turner) ile karşılaşıyor. Hayatta kalmayı başarmış olan Morgan, Rick’e Atlanta’da bir sığınma merkezi olduğunu düşündüğünü belirtiyor ve Rick de karısı ve oğlunu bulma umuduyla bulduğu bir atla yola çıkıyor. Atlanta’ya nihayet vardığındaysa işlerin umduğu gibi gitmediğini fark ediyor…
Dizi yine teknik bağlamda çok iyi ve bir zombi öyküsünün verebileceği atmosferi hakkıyla vermeyi başarmış. Hikaye olarak da (bazılarına göre yer yer sıkıcılaşsa da) gayet etkileyici. Bölümün ikinci yarısındaki kilise sahnesiyle ilgili birtakım eleştiriler peydah oldu, tabii. Ancak bana göre din metaforu cesurca ve çok başarılı bir biçimde kullanılmış: Bağnazlığın insanları nasıl adeta bir zombiye dönüştürebileceğini anlatan mecaz da, Rick’in Tanrı’dan bir işaret diledikten sonra oğlu Carl’la (Chandler Riggs) gördüğü geyiği bir işaret olarak algılaması ve akabinde gelen sahne da inanılmaz.
Sonuç olarak, ilk sezonun ilk bölümü kadar olmasa da bayağı iyi bir bölümle açılış yaptı “The Walking Dead”. Bu sezon daha uzun süreceği için de zombilere bu kez doyacağımızın ve güzel bir sezon izleyeceğimizin sinyallerini veriyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder