Türkan Şoray 1945'te
devlet demir yollarında memur olan Halit
Şoray ve ev hanımı Meliha Şoray'ın
kızı olarak istanbul'da
dünyaya geldi. Ekonomik açıdan sıkıntılar yaşayan bir ailesi olan Şoray,
öğrenimine Rami Taş okulunda başladı. Sürekli olarak mahalle
değiştirdiklerinden, farklı okullara devam etmek zorunda kalan Şoray,
ilköğrenimini 1956’da Feriköy İlkokulu'nda tamamladı.
Türkan Şoray'ın ailesi konusunda
biraz gerilere gidersek, sanatçının baba yanından kökenleri Kuzey Kafkasya'ya
dayanıyordu; aile Kabartay Çerkeslerindendi.Türkan Şoray'ın bir yıldız olması
aslında Hollywood'a yakışacak bir öyküdür. Tam 1960 yılında bir gün,
Karagümrük'te o dönemde oturdukları evin üst kattaki komşu kızı Emel Yıldız,
Yeşilçam'da küçük roller aldığı filmlerden birinin setine kapıp götürür, henüz
15 yaşındaki Türkan Şoray'ı… Filmi yöneten Türker İnanoğlu bakar ki bu kara kaş,
kara göz, esmer güzeli kızda bir iş var. Hemen onu Emel'in yerine alma planları
yapar, seti tatil eder ve Türkan ilk rolünü kapar. "Acı Hayat",
Türkan Şoray'ın ilk kez gerçekten çaplı bir yönetmenle çalışmasının ürünüdür.
Metin Erksan, fiziği ilk başlardakine kıyasla çok az değişikliğe uğramış, ama
belli ölçüde kendine güveni gelmiş, artık bir oyuncu olduğunun yavaş yavaş
farkına varmaya başlamış bir Türkan Şoray'a bu filmde ilk büyük şansını vermiştir.
1960'lı yıllarla birlikte Şoray'ın başarı
grafiği de yükseliyordu. Çok şey değişiyordu yaşamında; öncelikle toplumsal
durumu değişti. Fatih- Karagümrük çevresi bırakılmış ve önce Nişantaşı
Akkirmanlı Sokak, sonra da Şişli’deki Kocamansur sokağında ki bir eve
geçiliyordu. 1962 yılındaki bir karşılaşma, Türkan Şoray'ın özel yaşamını da,
mesleğini de temelden sarsacak bir değişim yaratıyordu. Bu erkek Rüçhan Adlı
idi.
Şoray’ın babası bir süre sonra
işini bırakıp polis memuru oldu, annesi ise bir lastik fabrikasında çalışmaya
başladı. Zorlu yaşam koşulları sebebiyle Şoray, küçük yaşta evle ilgilenmek
zorunda kalmıştı. 1954’te kız
kardeşi Nazan Şoray dünyaya
geldikten sonra anne babası arasındaki geçimsizlik arttı ve çift boşanma kararı
aldı. Kız kardeşiyle birlikte annesinde kalan Şoray, liseye devam ediyordu.
Boşanma sonrası Karagümrük'teki Sarmaşık Sokak’a taşınan aileyi yine zorlu
günler bekliyordu. Ancak Şoray'ın ev sahiplerinin kızı Emel Yıldız'la taşınması hayatının dönüm noktalarından biri oldu. Yıldız
sayesinde Yeşilçam'a adım atan
Şoray'ı o dönem Türker İnanoğlu
keşfedecekti. Köyde Bir Kız Sevdim
filmindeki rol için önceden Emel Yıldız'la anlaşılmasına rağmen Şoray'a şans
verildi. Annesi Meliha Şoray kızının aktris olmasını istemediği halde maddi
sıkıntıları yüzünden çalışmasına onay vermişti. İlk filmi için kamera önüne
geçen Şoray'ı sinemada uzun soluklu bir kariyer dönemi bekliyordu.
O dönemde henüz 15 yaşında olan ve Şadi Çadırcı ile nişanlı olan Şoray,
ilk filminden sonra yeni teklifler almaya başlamıştı. Bir süre sonra
Çadırcı'dan ayrılıp İnanoğlu ile nişanlanan oyuncu, Aşk Rüzgarı ve Utanmaz Adam
filmlerinden sonra basının da dikkatini çekmeye başladı ve dönemin ün yapmış
haftalık popüler dergilerinden “Sinema" için kapak kızı seçildi. Şoray'ın 15 Mart 1961'de basılan dergiyle artık
yüzü tanınmaya başlamıştı. Sinema dergisinin ardından Artist, Büyük Gazete ve
Ses gibi yayınlarda da görüldü.
Eylül 1962’de bir film setinde tanıştığı Rüçhan Adlı’nın Şoray’ın hayatında önemli bir rolü olacaktı. Zira
baba sevgisini kendisinden 23 yaş büyük olan Adlı'da bulan Şoray, bu ilişkisini
yirmi yıl gibi uzun bir süre sürdürecekti. Rüçhan Adlı'nın evli olması
nedeniyle magazin basınında haklarında birçok şey yazılıp çizilen çift, tüm
olumsuzluklara rağmen birlikte olmayı seçmişlerdi. Şoray’ın “Sultan” olarak
anılmasında ve "Şoray Kanunları"
olarak nitelendirilen kurallarının oluşmasında Rüçhan Adlı'nın büyük rolü
vardı. Zira Adlı, Şoray'ın her filmde rol almasını istemiyor, dekolte
giymesine, filmlerdeki ağır çalışma koşullarına ve öpüşmesine karşı çıkıyordu.
Adlı, oyuncuya bazı kısıtlamalar getiriyordu ve ona "Sultanım" diye hitap ediyordu. Bu
hitap biçimi daha sonra dönemin ünlü yayınlarında haber oldu ve Şoray,
"Sultan" lakabıyla anılmaya başladı.
Şoray “Otobüs Yolcuları”ndan sonra,
aktris olarak kendini iyice yetiştirmiş olduğu görülen Acı Hayat'ta rol aldı. Sinema yazarları tarafından “Yılın filmi”
seçilen Acı Hayat, Şoray'a 1964’te
I. Antalya Altın Portakal Film
Festivali'nde en iyi kadın oyuncu ödülünü kazandırdı. Şoray,
filmografisi için oldukça önemli olan bu filmdeki rolüyle sinema eleştirmenleri
ve senaristlerden büyük övgüler aldı.
Şoray sayesinde ailesinin maddi
durumu da düzelmiş, üst üste çektiği filmlerle oyunculukta kendine sağlam bir
yer edinmeye başlamıştı. Dönemin ünlü yapımcıları ve film şirketi sahipleri Murat Köseoğlu (Aca Film), Osman Seden (Kemal Film), Nevzat Pesen (Pesen film) Şoray'ı
filmlerinde oynatabilmek için birbirleriyle yarışıyorlardı. Oyuncu 60'lı
yıllara çok kısa sürede damgasını vurmuş, 1965'te Fatma Girik ile birlikte Türk sinemasının en iyi
dört kadın oyuncusundan biri olmuştu. Aynı yıl rol aldığı “Sürtük” adlı film,
Türk sinema tarihi açısından önemliydi, zira inanılmaz bir seyirci rakamına
ulaşmış, Şoray’ı büyük bir yıldız yapmış ve gazino filmleri dönemini başlatmıştı.
Ancak 1966'dan sonra yapımcıların para makinesi olarak gördüğü Şoray,
ardı ardına benzer konulu filmler çekmeye başlamıştı ve sinemalarda sadece
Şoray filmleri gösteriliyordu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder